Evet, bu hakkı teslim etmeden evvel muhalefete bir pencere açarak,
"Ne olacak bu muhalefetin hali?" diye sormak istiyorum. Nitekim, muhalefetin muhalefetsizliği iktidarı da yoruyor.
"Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim.
Şöyle ki; Ak Parti'nin yirmi yılı aşkın süredir ve tek başına iktidarda kalmasının tek sebebi olmasa bile en önemli sebebi; muhalefetin, siyaseti ve milleti doğru okuyacak kurmay akıldan yoksun olmasıdır. Bunun en bariz kanıtı, en son yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimidir.
Süreci baştan sona anlatacak değilim, ama millete "umut" olma iddiasıyla kurulan masanın etrafında onlarca kez buluşan, konuşan muhalefet liderleri, "En kolay" dedikleri/gördükleri aday belirleme işini ellerine yüzlerine bulaştırıp seçimi adeta altın tepsi içinde iktidara armağan ettiler.
Muhalefet, kendini salt Erdoğan karşıtlığı üzerine konumlandırdığı ve Erdoğan'ın/Ak Parti'nin her dediğinin tersini söyleme kompleksinden kurtulamadığı müddetçe sonucun kolay kolay değişeceği de yok.
Hatırlayın lütfen, Başkanlık Sistemi'nin dilendirilmeye başlanmasıyla birlikte, önerilen sistemin en çok Ak Parti'yi yoracağı belli olmasına rağmen muhalefet, büyük resme bakmak yerine Erdoğan'ın karşısına geçip, süreci, "Seni başkan yaptırmayacağız" sıradanlığına indirgemişti. Oysa o günlerde, muhalefetin seçim kazanabileceği tek sistemin Başkanlık Sistemi olduğunu, bu sistemi iktidardan çok muhalefetin istemesi gerektiğini gerek televizyon ekranlarında gerekse köşemde çok defa söyledim ve yazdım.
Tamam, "Seni başkan yaptırmayacağız" dedikten sonra Erdoğan iki defa başkan olmayı başardı. Fakat bu, Ak Parti'nin/Erdoğan'ın başarısından çok, en başta söylediğim gibi, muhalefetin, siyaseti ve milleti doğru okuyacak kurmay akıldan yoksun olmasının sonucudur. Bu yoksunluğa rağmen yine de muhalefet ilk defa yeni sistem sayesinde yerel seçimlerde beklenmedik bir başarıya imza attı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ise "Kazanamayacak adaya" ve birçok anormal yol kazasına rağmen başa baş götürdü.
Bu kısa hatırlatmadan sonra gelelim asıl konumuza. Malumunuz olduğu üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya dönüşü uçakta gazetecilere açıklama yaparken konuyu "50+1" e getirdi ve değişmesi gerektiğini söyledi.
Erdoğan, değişim gerekçesini ise "Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa…" sözleriyle açıkladı ki; bu durumdan aslında en fazla muhalefetin muzdarip olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
Gelin görün ki; bu sarsıcı gerçek öylece orta yerde duruyorken, dahası muhalefeti adeta toz duman eden 'altılı masa' yangınının daha dumanı tütüyorken muhalefetten homurtuların yükselmesi akıl alır gibi değil.
Neymiş efendim, Erdoğan oy kaybetmeye başladığı için değişim istiyormuş. Bu, muhalefetin apaçık, "Erdoğan oy kaybetse dahi biz ondan daha fazla oy alamayız" acı/acınası itirafından başka bir şey değildir. Ne garip değil mi? Oy kaybeden iktidara rağmen kendini hep ikinci gören bir muhalefetimiz var.
Oysa, baştan beri ucube olduğunu söylediğim bu sistem, iktidarından muhalefetine partilerin kimyasını bozuyor, topyekun siyaseti yoruyor. Evet, 50+1 değişmeli ve bunu da en çok CHP ile İYİ Parti istemeli. Çünkü, makul bir değişim; sadece Ak Parti'yi MHP mecburiyetinden kurtarmayacak. CHP'yi de HEDEP (HDP) mecburiyetinden kurtaracak. İYİ Parti'yi ise CHP gölgesinden çıkaracak. Siyaseti halkta hiçbir karşılığı olmayan, adı sanı unutulmuş partilerin egosundan arındıracak.
Muhalefet, Erdoğan'ın teklifine ör yargısız yaklaşmayı deneyebilse partiler özüne dönerken belki sistemin "erken kireçlenen" kısımları için de bir tamir imkanı doğabilir. Umarım muhalefet bu fırsatı ıskalamaz.
Yazının sonuna yaklaşırken en başa/başlığa dönelim ve Faruk Çelik'e hakkını teslim edelim.
Ak Parti hükümetlerinde uzun süre bakanlık görevlerini başarıyla yürüten Faruk Çelik, bundan tan dört yıl önce Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50+1'in değiştirilmesi önerisinde bulunmuştu. Çelik, "İlk turda yüzde 40 ve üzeri oy alan seçilsin. Yüzde 50+1 formülü Türkiye'yi yorar..." demişti.
Devleti bilmek, devlet adamı olmak, ileriyi görmek böyle bir şey olsa gerek. Faruk Çelik'in, "50+1 formülü Türkiye'yi yorar" ikazından sonra aradan dört yıl geçti ve bugün iktidarından muhalefetine kadar bütün partiler yoruldu, siyaset yoruldu, hasılı Türkiye yoruldu. Hem de çok yoruldu...
Faruk Çelik, "Türkiye yorulur" ikazını yaptığı gün, kurucusu olduğu Ak Parti için de sonradan acısı fazlasıyla hissedilecek ikazlarda bulunmuştu. Mesela, "Ak Parti makamdan güç alanların değil makama güç verenlerin partisidir..." ana çerçevesini çizerek, "Eğer bu konuda eksiklik varsa bunu gidermemiz gerekiyor. Yani, birileri makamdan güç alarak siyaset yapıyorsa, bana göre Ak Parti'ye verilebilecek en büyük zararı veriyor...” demişti.
Hele ki; "metal/mental yorgunluğu" iddiasıyla girişilen partiyi gençleştirme hamlesi üzerine söyledikleri, siyasette ders olarak okutacak kadar önemliydi ki; bu önem daha dört yıl geçmeden kendini fazlasıyla hissettirdi.
İyi hatırlıyorum, Faruk Çelik bu can alıcı uyarıları/önerileri yaparken muhalefetle birlikte Ak Parti içinden de eleştiri almıştı. Muhalefet tamam, ama Ak Parti içinden eleştiri yapanların çoğu bırakın dört yıl sonrasını daha önünü bile göremeyecek kadar kör, kör oldukları kadar kibirli ve oturdukları "makamlardan güç alan" boş-beleş adamlardı.
Biliyor musunuz? Bu boş-beleş adamların öngörüsüzlüğü sayesinde Ak Parti, 50+1 batağına saplandı, İstanbul'u, Ankara'yı kaybetti. Cumhurbaşkanı seçimi, muhalefetin kurmay akılsızlığına rağmen direkten döndü. Bunların da ötesinde, bu boş-beleş adamların iş bilmezliği sayesinde Türkiye korkunç bir ekonomik krize girdi. Bırakın sütü, eti, vatandaş ekmek alamayacak hale geldi. O günlerde karnından konuşan bu ne oldum delisi boş-beleş adamların sebep olduğu ağır maliyeti, vatandaşlar belleri bükülürcesine ödüyor.
SON SÖZ:
Şimdi, Faruk Çelik'e hakkını teslim ederken; bu boş-beleş adamlardan ne Faruk Çelik'e ne de aynı ikazları yapan diğerlerine bir özür beklemiyorum, ama bunları o makamlara getirenlerden, "Biz nerede hata yaptık" demelerini ve en azından beş ay sonra yapılacak yerel seçimlerde aynı hataları yapmamalarını, kabile reisi kılıklı kasaba siyasetçilerini millete başkan adayı diye dayatmamalarını hassaten istiyorum/bekliyorum. Yoksa, en fazla dört, beş yıl sonra bu sefer de şehirlerin yorulduğunu, hatta tükendiğini konuşacağız. Yani, yazık olacak.
NOT: Değerli okurlarım, "Etek Hışırtısı" başlıklı patlamaya hazır bomba niteliğindeki yazımın pimini çekmek için sabırsızlandığınızı biliyorum. Az kaldı, büyük patlamaya tanıklık etmek ve pimi çekmek için takipte kalın...
--------
"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir."