Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

seferisair@gmail.com

Faruk Çelik'in çilesi de bu mu?

01 Ocak 2024 Pazartesi 20:56

Faruk Çelik'in çilesine geçmeden evvel, çilenin şairi Necip Fazıl'ın Çile'sinden iki mısra üfleyeyim sıkılgan ruhlara...

"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?"

Şair, ölümü, "Ölene bayram" olarak görse de arkada kalanlar için acıdır, hüzündür aslında. Daha iki ay önce yaşadım ben bu hüznü. Henüz 50'sini bitirmeden toprağa verdim ağabeyimi. Anısı kaldı geride, üstü küllenmiş, acısı kaldı taptaze.

Evet, her canlı ölümü tadacak ve her ölüm erken ölümdür. Hele ki; yaşın kaç olursa olsun, her zaman onayına ihtiyaç duyduğun babansa ölen; ergenlik sonrası isyankarlığın saflığı ve yalnızlığı çöker insanın üzerine.

Uzatmayayım keder sersemi satırları, konuya geçeyim kestirmeden. Efendim, çileli bir ömrün imtihanını nihayete erdirip taşıdığı can emanetini sahibine teslim eden Hacı Yaşar Çelik amcamıza rahmet, başta Faruk Çelik olmak üzere kederli ailesine de bir kez daha sabır ve baş sağlığı diliyorum.

Malumunuz, Türkiye'nin duayen siyaset adamlarından birisi olan Faruk Çelik'in muhterem babası Hacı Yaşar amcamızı önceki pazar kaybettik.

Faruk Çelik, acı haberi, "Sen iyi bir mümin iyi bir babaydın. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin. Mekanın cennet olsun. Cennetinde buluştursun" sözleriyle duyurdu.

Cenaze, önceki pazar ikindi namazını müteakip, hemen her gün namaz kıldığı Yıldırım Beyazıt Camisi'nde namazı kılınarak Baruthane mezarlığında toprağa verildi.

Taziye yedi gün boyunca devam etti. Yıldırım Beyazıt Camisi'nin bulunduğu geniş alan haftanın yedi günü hemen her saat adeta ana baba günüydü. Cenaze namazına katılan binlerce insana ilaveten yine binlerce insan Faruk Çelik'e taziyede bulunmak üzere akın etti. Urfa'dan, Artvin'den, Ankara'dan, İstanbul'dan, çevre illerden ve özellikle de Bursa'nın bütün ilçelerinden yüzlerce kişi taziyede bulunmak üzere Faruk Çelik'in kapısını çaldılar.

Yıldırım Beyazıt Camisi'nin önünde yedi gün, gelen bütün misafirlere yemek ikramı yapıldı. İYİ Partisi'nden, CHP'sine, MHP'sinden Saadet'ine, Yeniden Refah'ına kadar bütün siyasi partilerden, STK'lardan grup grup insanlar geldi. Faruk Çelik ve ailesi bir taraftan gelenlerle ilgilenirken öbür taraftan da susmayan telefonlara yetişmeye çalıştılar.  

Başta, asırlık çınar Hacı Yaşar amcaya hassaten muhabbet beslediğini bildiğim Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere; eski, yeni bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar ve ülkenin birçok yerinden vatandaşlar aradı, üzüntü ve taziyelerini bildirip sabır temennisinde bulundular.  

Geçen pazartesi akşamı, fikrimin sultanı, mütefekkir, şair Metin Önal Mengüşoğlu ağabeyimle birlikte oradaydık. Yine birçok siyasi parti temsilcileri, dernek, federasyon başkanından mürekkep yüzlerce kişiyle Mehmet Emin Ay hocanın kuran tilavetine "Amin" dedik.

Gözlemim şu: Yedi gün boyunca her kesimden ve birçok yerden gelen mahşeri kalabalık; Faruk Çelik'in, sadece Bursa'da değil ülkenin birçok yerinde en ücra köşedeki vatandaşa bile candan dokunduğunun, kucakladığının, bir bakıma kalbi ezik olan herkesle paylaştığı iki damla gözyaşı olduğunun ve teselli edici söz söylediğinin en bariz göstergesiydi. Zira böylesine bir sevgi ve o sevgiden neşet eden mahşeri kalabalık asla tesadüf olamaz.

Nitekim, ben de bu dokunaklı duyguyu bizzat yaşamış birisi olarak oradaydım. Girizgahta, iki ay önce genç yaştaki ağabeyimi kaybettiğimi söylemiştim. Tıpkı Faruk Çelik'te olduğu gibi; beni de CHP'sinden İYİ Parti'sine, Saadet'inden, Yeniden Refah'ına kadar hemen bütün muhalefet aradı.

Ne var ki; muhalefetin aklına gelen aramak; taziye bildirip, sabır temenni etmek Ak Parti'de kimsenin aklına gelmedi. Üstelik, ağabeyim iyi bir Ak Partiliydi. (Erdoğancı desek daha doğru olur) Ne yapalım, arkadaşlar memleket, şehir yönetiyorlar zaar; çok işleri var diye teselli ettim kırk yerinden kırık kalbimi.

Fakat Faruk Çelik, Artvin'de olmasına rağmen Bursa'daki Ak Partililerin yakıcı açığını da kapattı. Üstelik, vakti zamanında haksızlık edercesine eleştirmiş olmama rağmen aradı, taziye bildirdi ve "Kardeşim, yapabileceğim bir şey var mı?" diye samimiyetle sordu. Evet, yanlış okumadınız. Bursa'daki Ak Partililer adeta kış uykusundayken sadece Faruk Çelik arayıp, sordu. Daha ne olsun.

Bu erdemli duruş, merhametli dokunuş, yıllardır rütbesi, makamı fark etmeksizin binlerce insanın yüreğine bırakılmış hoş bir seda olacak ki; on binler yedi gündür Faruk Çelik'in yanına akın etti, gelemeyenler arayıp sordu.

Fakat üzülerek görüyor ve bir kez daha söylüyorum. Faruk Çelik'in Bursa'ya gösterdiği vefayı, Bursa Faruk Çelik'e hakkıyla göster(e)miyor. Mahşeri kalabalığa rağmen yine de bir şeyler eksik geldi bana...

Açıkça söylemek gerekirse; Faruk Çelik'in, vefayı Urfa'dan, Artvin'den, Ankara'dan, İstanbul'dan görmesine karşın Bursa'dan hakkıyla görememesi çok üzücü.

Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi olarak, bu konuda zülfüyare dokunurum, ama Hacı Yaşar amcanın aziz hatırasına hürmeten şimdilik yutkunup, bir virgül koyup geçmeyi yeğliyorum.  

Yanlış anlaşılmasın, halktan bahsetmiyorum; nitekim halk, hafta boyunca olduğu gibi, taziyenin son günü olan geçen pazar sabahı da yine Yıldırım Beyazıt Camisi'ni hıncahınç doldurdu, Faruk Çelik'e vefasını gösterdi.

Ben, Ak Parti'de görev üstlenmiş fakat Ak Parti'nin hassasiyetlerinden ve hafızasından bihaber yönetim kadrolarından bahsediyorum. Sanırsınız Faruk Çelik muhalefetin milletvekili. Ne bileyim, Faruk Çelik'in çilesi de bu olsa gerek.

SON SÖZ:

Yağmurların gelip geçtikten sonra yeniden kurak mevsimin başlaması gibi, iktidar da gelip geçer ve ölümcül bir yalnızlık başlar. Bunun olmaması için bereketin şükrüne ermek ve kıymetini bilmek gerekir. Ben o bereketi ve muhabbeti yedi gündür Yıldırım Beyazıt Camisi'nin avlusunda bizzat yaşayarak gördüm... Bitirirken, Hacı Yaşar amcamıza yeniden rahmet, Faruk ağabey ve kederli ailesine sabır ve baş sağlığı dilerim. Allah'ın şefaati hepimizin üzerine olsun.

------

"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir." 

Mustafa Gültekin Hakkında

Ağaçhisar'da 1977'de Şubat'ın ayazında anamın kucağında açmışım gözlerimi dünyaya. Babamın sıcak nefesiyle kulağıma okuduğu ezanla duymuşum adımı.

Mustafa

Kendimi, "Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum. Gazeteciliğe, ortaokulda, okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir yerel ve ulusal gazetelerde yazılar yazıyorum. Evliyim ve Canevim, Yürek Yongam Neslihan Azra'mın babasıyım.