Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

seferisair@gmail.com

Etek Hışırtısı!

24 Kasım 2023 Cuma 10:48

İspanyol yazar Javier Marias'ın, "Tüm Ruhlar" diye bir kitabı var.

Bu kitabın büyüleyici kahramanları, dünyanın hatta zamanın dışında yaşar. Kahramanın evli aşkından, her şeyi bilen "Korkunç Eş"e  ve üç ayaklı köpeğiyle başka bir zamanın hikayesidir.

Özetle, muammalar, entrikalar, resmi törenler ve çılgın geceleri gizli geçmişler ile şimdiki berbat zamanlar takip eder.

Bugün, ben de size, böyle bir deneme sunacağım. Dünyanın hatta zamanın dışında ama bir o kadar da dinleyenin duymadığı, bakanın görmediği gerçekçi bir kurgu bu...

Gülünesi bir kaza sonucu dünyaya gelmiş, inanarak yalan söylemeyi meziyet haline getirmiş ve günahın tadına varmak için gaflet uykusuna dalıp, etek hışırtısını ninni tadında dinleyen; her kadına, ilk gördüğünde şehvetle bakan biriydi hikayenin kahramanı. Adına Kıvırcık diyelim... Yüzü hiç kızarmayan yüzsüzlük kadar yüz kızartıcı bir şey olmasa da Kıvırcık'ın yüzü hiç kızarmaz. O kadar ki; Kıvırcık, normalde, aynada kendi yüzüne bile bakamayacak kadar kirli/kibirli yüzüyle başkalarının yüzüne yüksünmeden bakar.

Bu vahşi utanmazlığını ahlakının soy kütüğüne sıvayan, adeta hamile kadının ekşiye aşermesi gibi günaha aşeren Kıvırcık, dünyalıların, adını "Bütünşehir" koyduğu döner koltukta dönmekten başı dönmüş olacak ki; bütün şehrin sahibi sanır kendisini.

Bu, günah koleksiyoncusu Kıvırcık'ın, oturduğu döner koltuk sayesinde şansı hep yaver gider ve hemen her tanışıklığı yeni bir "Gönül Oyunu"na çevirme konusunda içi kıpır kıpırdır.

Dudağında kirli şehvetin ısırık iziyle ganyancı kılığında gezen Kıvırcık, yüzüne bakılacak kimi görse, adeta ısmarlama aşık olur; adı ister Zeynep olsun, ister Ayşenur olsun veya isterse Tatyana...

Siz bakmayın ortalıkta ar maskesiyle dolaştığına, arızalı zihin pusulasının götürdüğü yere gitmeye hevesli, karda yürüyüp izini belli etmeyen sonradan olma puştun tekidir bir bakıma; peşine takılı şakşakçılarıyla pezevenk dünyanın süzme bir özetidir aslında.

Çapkınlıkta kırk katır gücündeki Kıvırcık'ın, yüzündeki masum tebessümü sözün ve sevginin teminatı sayan/sanan Av, güzelliğinin kaderine yüklediği kederden ve Avcı'nın sinsice aldığı kokudan habersiz usulca düşer kollarına.

Şeytan taklitçisi, aşk hokkabazı Kıvırcık'ın terine temas ederek kendini kirleten Av, Avcı'nın içindeki rezaleti görünce içten içe içine şüphe ekmeye başlar...

Efendim, sahne bu ya; arabanın direksiyonuna vura vura, "İkimiz de aynı şehirliyiz, ikimiz de imam hatipliyiz,  ikimiz de aynı davaya hizmet ediyoruz, bugüne kadar nasıl tanışamadık..." diye yana yakıla yakınan, kostüm giymemiş palyaço kılıklı Kıvırcık, tanışmış olmanın şehvetiyle direksiyonu zinanın kucağına kıvırır.

Zaten kıvırmakta üstüne olmayan Kıvırcık, bir sevse ikinin, iki sevse üçün hatırı kalacağını düşündüğünden olsa gerek; "En güzel kahveleri senin elinden içtim..." diyerek tavladığı Av'dan, evinin anahtarını bile ister; geceden artan rüyaların ardı sıra tıpkı kendi evi gibi girip çıkmak için.   

Esefle karşılanması mümkün bu durumun başrolündeki Kıvırcık; sürekli açılıp kapanan akordeon körüğü gibi şekilden şekle girmeyi de başarır. Köşeye sıkıştığı anlarda her şeyden haberdar ama biçare karısından olma çocuklarının üzerine yemin içecek kadar içten davranarak algının en ağırını asar arsız suratına.

Yalanla izdivaç etmiş, zinanın koynundan çıkmayan bu Kıvırcık, şakası olmayan iktidar oyununu hiç bitmeyecek sanıp, istimlak ettiği kellelerle arsızlığın sınırlarında dolaşmaktan da ayrı bir haz duyar.

Bir öpüşle başı dönen Kıvırcık, kendine dahi yabancı/yalancı olan ağzından çıkanı kulakları duymayacak kadar sarhoştur, Av'ın koynunda. Nitekim, Kıvırcık, zevkin boğuk çığlıklarının duvarlara çarptığı bir Kadir Gecesi sabah namazından sonrasının alacakaranlığında şehvetin sonuna varamamış olacak ki; kim bilir kaç düş düzenbazlığı kemirir kasaba sokaklarında aklını?

Aslında, kadınlar tuvaletinin önünde, girip çıkanlara gülsuyu tutup iltifat etme makamında olması gereken bu Kıvırcık, yanlışlıkla olmayan zamanlarda olmayacak makamlara gelmiştir ve o makamları da en alışık olduğu kenef kokusuna bulamak için canla başla çalışır. Bunu da büyük bir hizmet sayar.

"Gedik"li papazlarla Maklube'ye kaşık sallamanın yüzüne "Gülen" huzuruyla etek hışırtısını hakkı görüp, ruhuna ninni sayan Kıvırcık, Tanrı aşkıyla yeni avlara olta hazırlarken; Av, av olduğunu anladığında çoktan iş işten geçmiştir ve yaşanmıştır günaha dair yaşanacak ne varsa...

Önceleri, 1400 yıl önce bir taşın huzurunda taş kesilen kasaba bedevisi gibi, "Yüzüme bak ne olur..." diye ağlaşan Kıvırcık için yüz çevirmek, acıkınca taptığı helvayı yemek kadar kolaydır ki; nurlandığı gecenin koynunda bir ceylan ürkekliğiyle yüzüne bakan Av'a, dilinin altında hain bir hançer gibi sakladığı sözlerle, "Bana ne..." demenin keyfini de sürer, sinek yutmuş sürüngen edasıyla. Nitekim, nemli toprak kokusu gibi ihanet kokuyordur artık her taraf...   

Bir vakitler, kendini peri sanan aşka gayretli ama mükafatını alamamış Av, kanatlarının kırıldığını hissedince, ihanete uğramanın öcünü almak için soğuk bir suskunlukla beklemekten başka çaresi yoktur. Fakat bir taraftan da Kıvırcık'ın, başka kollarda ve hazzın karanlık kuytularında kelebekler gibi süzüldüğünü görmek söndürür içindeki nuru. Her seferinde farklı kolların sardığı Kıvırcık için ise hayat, nur ala nurdur.

Zihin pusulası günaha ayarlı Kıvırcık, geceye özgü, anlatılmaya bile cesaret edilemeyecek ne varsa yaşamak ister, her gecenin huzurunu kaçırma pahasına. Nasıl olsa kapıda bekçidir, patlak gözlü iki ayaklı körpe köpekler. Gece gündüze döndüğünde, başka zamanlar, zamana evrilir, maskeler takılır ve duaya durulur mabet kapılarında. Nasılsa, galaksiye gülen papazın buyruğu budur. Nasıl olsa Adem bile günahı cennete değişmiştir.

SON SÖZ:

Tüm Ruhlar romanının okurları, dünyanın hatta zamanın dışında yaşanan gizemli kurguyu gerçekle karıştırmışlar.  Dahası, bu karışıklığa bile isteye ısrar edince kitabın yazarı dayanamayıp gerçeği kurguya dönüştürmeye karar vererek yeni bir kitap daha yazmış. Sevgili okurlarım! Bir umudun belli belirsiz iyimserliği içindeyken, Etek Hışırtısı kurgusunu gerçekle karıştırıp, gerçeğin kurguya dönüşeceği bir kitap yazmaya zorlamayın beni...

 

-----------

"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir." 

Mustafa Gültekin Hakkında

Ağaçhisar'da 1977'de Şubat'ın ayazında anamın kucağında açmışım gözlerimi dünyaya. Babamın sıcak nefesiyle kulağıma okuduğu ezanla duymuşum adımı.

Mustafa

Kendimi, "Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum. Gazeteciliğe, ortaokulda, okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir yerel ve ulusal gazetelerde yazılar yazıyorum. Evliyim ve Canevim, Yürek Yongam Neslihan Azra'mın babasıyım.