Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

seferisair@gmail.com

Enes Çelik, Bursaspor'un unutulmadan önceki son durağıdır!

30 Ekim 2024 Çarşamba 12:37

Pazartesi günü, Türk siyasi hayatına A Parti'yi 156. Parti olarak kuran Yavuz Ağıralioğlu'nun tanıtım toplantısına tanıklık etmek için Ankara'daydık.

Diyebilirim ki; uzun aradan sonra gördüğüm heyecanı en yüksek siyasi toplantıydı. Yani, muhteşemdi.

Bu arada, Ankara'ya en uzak ilin Bursa olduğunu bir kez daha tecrübe ettik. Zira çoktandır olması gereken ne hızlı trenimiz, ne de uçağımız mevcut. Bu geri kalmışlığımızın yegane sebebi, kabile reisi kılıklı kasaba siyasetçilerine ek olarak "Yabancı Prens"lerin sömürge şehrine gelmişçesine takındıkları nemelazımcı tavırlarıdır.

Hep söyledim, yine söylüyorum.

Ak Parti'nin her şarta kazanabileceği tek şehir olan Bursa'yı oyu azalan CHP'ye fark yiyerek kaybetmesinin sebebi de kasaba siyasetçileri ve "Yabancı Prens"lerdir zaten.

Ankara'dan Bursa'ya dönüş yolunda, Yüksel Baysal ve Selahattin Adıgüzeller'le günün kritiğini yaparken bitmeyen yolda siyaset faslından yorulmuş olacağız ki; gündem arasına bir ayraç açıp, yorgunluğunu üzerinden atarak büyük bir heyecan fırtınası estiren Bursaspor'u konuşmaya başladık.

Selahattin ağabeyi bilmiyorum, ama Yüksel ağabey ve benim pek futboldan anladığımız söylenemese de her Bursalı gibi Bursaspor'un  gidişatından son derece memnunduk.

Hiç kuşkusuz, bu memnuniyetin şehrin her köşesinde ve alabildiğine hissedildiği de aşikar. Bunu, her maçta stadın dolmasından, Bursaspor'un maçlarını yaklaşık 50 bin seyirciye "kapalı gişe" oynamasından da anlıyoruz zaten.

Peki, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi Türkiye'nin en büyük kulüplerini bile kıskandıracak kadar mahşeri kalabalığın sırrı nedir acaba? Nitekim, Selahattin ağabey, Bursaspor'un, şampiyonluk maçını bile 18 bin taraftarın önünde oynadığı gerçeğinin altını çizince yukarıdaki soru daha da anlamlı olmuyor mu sizce de?

Herkesin bir cevabı vardır muhakkak, ama benim kanaatim, yıllardır içler acısı bir kayıtsızlık altında kahrıyla baş başa bırakılan Bursaspor'a kadife eldiven içinden çıkmış "Çelik"ten bir elin yürekten değmiş olmasıdır.

Bırakın yenmeyi, yenilmeyi; borçtan, parasızlıktan faturalarını ödeyemeyecek,  deplasmana bile gidemeyecek kadar ekonomik kötürüm olmuş Bursaspor'u küllerinden diriltecek, yeniden büyük hedeflere yöneltecek ve o hedefe yürütecek kati bir el bu "Çelik"ten el.

Düşünün! Ödenmesi imkansız görülen borçtan mütevellit artık kapatılması düşünülen/konuşulan Bursaspor'u ayağa kaldıran  "Çelik"ten bir el ki; 1.6 milyar TL'den fazla olan borç, dört ay gibi kısa sürede neredeyse yarı yarıya düştü. Bu, hayranlık uyandıran bir başarı değil midir? Elbette öyle; Enes başkan, resmen tekeden süt sağarcasına "İmkansız" denileni başarıyor.

Yeri gelmişken sormadan da edemeyeceğim, Bursa'nın en büyük belediyelerinin bile bu kadar borcu yokken, böyle korkunç bir borcu kim/ler, neden ve nasıl yaptı?

O el ki; sadece Bursaspor'u şahlandırmıyor, beraberinde 50 bin kişiye şanlı bayrağımızı sallatarak, gelincik tarlasına dönen stattan, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından güçlenmesi istenen "İç cephe"ye çeperden en büyük desteği de veriyor.   

Henüz kalesinde gol görmeyen ve rakiplerine karşı pençelerini bileyen Bursaspor, sporun ezeli centilmenliği yanında, bir ulusun ebedi varlığı için de sarsılmaz bir kaleye dönüşüyorsa sorarım size, o "Çelik"ten el öpülmez mi?

Öpülür öpülmesine de

"Eylül gölgesi düşmüş güneşe

Ağlamak bir şey değil

Hançer sokuyorlar adamın sırtına" diyor şair.

Biliyor musunuz, ben bu mısraları her okuduğumda nedense hep o "Çelik"ten el geliyor aklıma. Yirmi yılı aşkın Ak Parti iktidarı boyunca, Bursa'da Erdoğan'ın hatırına yutkunarak ağırladığımız "Yabancı Prensler"in kahredici kibriyle soktuğu hançerler...

Fakat, sırtı kan revan olsa da Bursa'ya sırtını dönmüyor o "Çelik"ten el. Bursa ligden düşüyor, Bursaspor ligden düşüyor; eller açılıyor ve düştüğümüz yerden kalkmak için bir "el atması" isteniyor. Düşüncesizlere inat ulu bir düş uğruna üşenmiyor, atıyor o da. Elini, gerekirse gövdesini taşın altına koyarcasına, sözde değil, özde "Canla başla" yapıyor hem bunu.

Haliyle çok seviliyor, haliyle çok takdir ediliyor, haliyle hak ettiği için daha güzel yerlerde görülmek isteniyor. Gelin görün ki; "Yabancı Prensler"in çatlatan kıskançlığı kötü bir büyü gibi düşmüyor yakasından. Bu da onun büyük imtihanı olsa gerek.

Neyse efendim, "Lafın tamamı deliye söylenir" diyerek, açtığımız Bursaspor ayracındaki ara başlığa bir virgül koyup başa/başlığa dönelim şimdi.

Evet, yeniden umutlandığımız yolda yenilgisiz devam edişimizin asıl ve asil mimarı olan başkan Enes Çelik'in, Bursaspor'un unutulmadan önceki son durağı olduğunu, bu ölümcül gerçeğin unutulması halinde ise elimizde ancak hatıralara sığacak bir Bursaspor'un kalacağını kafamıza kazımamız gerekiyor.

SON SÖZ:

Sözün sonunu Bursa'da ağabey makamında oturan Ak Parti milletvekilleri Efkan Ala ve Mustafa Varank'a söylemek istiyorum. Bu ulu ve kutlu şehirde ne zaman ki; kötü giden bir şeyi düzeltmek adına "Çelik"ten bir el uzansa, "Yabancı Prens"ler kıskançlık krizine girip o eli kırmak için hem partide hem şehirde her şeyi kırıp dökmekten geri durmuyorlar. Siz, devlet adabı almış insanlarsınız, bu türden adapsızlıklara izin vermeyin diyor, vermeyeceğinizi umuyorum. Bursa ve Bursaspor için elinizi daha fazla taşın altına koyun! Bitirirken bir çağrı da başta BTSO olmak üzere Bursa'nın ekonomi dinamiklerine yapmak isterim. Bursa'da kazanan insanlar olarak Bursa'nın ve Bursaspor'un da kazanması için Bursalılar sizden elinizi taşın altına koymanızı bekliyor. Kim/ler elini taşın altına koyar ve/veya kimler gölge eder göreceğiz, ama Enes başkanın her şarta başaracağına olan inancımla; "Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!" diyerek bitiriyorum.

------

"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir."

Mustafa Gültekin Hakkında

Ağaçhisar'da 1977'de Şubat'ın ayazında anamın kucağında açmışım gözlerimi dünyaya. Babamın sıcak nefesiyle kulağıma okuduğu ezanla duymuşum adımı.

Mustafa

Kendimi, "Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum. Gazeteciliğe, ortaokulda, okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir yerel ve ulusal gazetelerde yazılar yazıyorum. Evliyim ve Canevim, Yürek Yongam Neslihan Azra'mın babasıyım.