Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

seferisair@gmail.com

Ak Parti'de/n beklenti büyük!

06 Eylül 2024 Cuma 11:59

Her ne kadar, CHP, yeni genel başkanıyla tüzük kurultayı yaparak, seçmene, "Bak ben değişiyorum!" mesajı verse de gözler asıl Ak Parti'nin yapacağı "Değişim" kongresinde.

Biliyorsunuz, Ak Parti, yirmi üçüncü kuruluş yılı kutlamalarını yerel seçimlerde aldığı büyük yaranın gölgesinde yaptı. Haliyle sönük geçti.

Siyaset sahnesinde var olduğu günden beri oyun kurucu liderlik özelliğiyle öne çıkan ve kitleleri arkasında sürüklemeyi başaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sefer durumun ciddiyetinin hiç olmadığı kadar farkında olacak ki; yapacakları büyük kongreyi adres göstererek,  "Köklü değişim" mesajı verdi.

Bilmiyorum, fark ettiniz mi?

Erdoğan, bugüne kadar yaptığının aksine yirmi üçüncü yıl kutlamasında salonda en önde oturmak yerine partililerden birisi gibi orta sıralarda oturmayı tercih etti. Bu, kimilerince "Tevazu" olarak gösterilebilir, öyledir de ama bence beraberinde daha derin manalar da içeriyor olabilir.

Bilmiyorum, belki de yanılıyorumdur, ama bana öyle geliyor ki; zamanı geldiğinde herkesi ters köşe yapmayı bilen Erdoğan, "Köklü değişim" için adres gösterdiği kongrede bu tercihini kalıcı hale getirerek partinin ön koltuklarına liyakatinden emin olduğumuz, dolu/donanımlı isimleri oturtabilir.

Pek tabii ki; altı özellikle çizilen "Köklü değişim"; her ne kadar dolu/donanımlı isimlerlerden dahi olsa, sadece vitrin değişiminden ibaret olmamalı.

Nitekim, Erdoğan'ın, kendini bitkin hisseden, yorulan partililerden kenara çekilmesini isteyip; "Önümüzdeki aylarda başlatacağımız büyük kongre sürecimizi sadece bir 'vitrin yenilenmesi' olarak değil, milletimizin bizden beklediği kapsamlı değişimin ana zemini olarak görüyoruz..." sözleri, işaret edilen "Köklü değişim" adına beklentiyi en üst seviyeye çıkarttığını söyleyebilirim.

Evet, bu kongre köprüden önceki son çıkış. Herkes de bunun farkında. Dolayısıyla hem Ak Parti'de hem de Ak Parti'den bu manada beklenti çok büyük. 

Çünkü, Ak Parti, yirmi yılı aşkın görkemli iktidarının zirvesinde kendisinden önceki yılların kötü anılarıyla anılmaya başladıysa durup düşünmesi gerekiyor.

Düşünmeye ise "Yapılacaklar Listesi"nin ilk sırasında yer alan "Yeni Anayasa" konusundan başlanmalı diye düşünüyorum. Nitekim, Adalet Bakanı, "Tamamen vesayetçi ruhtan arındırılmış bir anayasa hedefliyoruz..." diyor. Güzel bir hedef, fakat bu hedefe salimen varabilmek için Ak Parti'nin önce kendi vesayetlerinden arınması gerekiyor. Bu arınma ise radikal kararların alındığı kapsamlı, kapsayıcı ve ihtişamlı bir gelecek inşa etme iradesinin ortaya koyulduğu, kuşatıcı bir kongreyle ancak mümkün olabilir.

Aslında bu yakıcı hakikatin altını bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan da çizdi. Şöyle ki; Erdoğan, "Zamanın ruhu, alışılagelmiş siyasi tarzları da değişime zorlamaktadır..." dedi. İlaveten buna uygun politikalar geliştirdiklerini de söyledi.

Sözü edilen politikalar, "Köklü değişim" kongresini milat kabul ederek sonraki süreci içeriyorsa, diyeceğim yok. Durup beklemek, sonucunu görmek gerekiyor. Yok, eğer son yıllarda geliştirilen politikalar kast ediliyorsa, o zaman durum değişir.

Açık söylüyorum. Adına, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denilen yapının pişirilmesiyle başlayan süreçle birlikte ortaya koyulan politikaların, "Zamanın ruhuna" uygun olduğu kanaatinde değilim. Aynı kanaat vatandaşta da hasıl olmuş olacak ki; Ak Parti, son yerel seçimlerde bütün olumsuzluklara rağmen (Bursa gibi) gözü kapalı kazanabileceği yerleri bile kolayca kaybetti.

Zamanın ruhu, işte bu kör göze parmak başarısızlığın masaya yatırılmasını, sebep olanlardan kati suretle hesap sorulmasını gerektiriyordu. Üzülerek söylüyorum, bu bile yapıl(a)madı.

Aslına bakarsanız, yapıl(a)maması ilk değil.

Bütün yanlışlara rağmen her şeyin yolunda gittiğini söyleyen işgüzarlar, bir süredir çanların Ak Parti için çalmaya başladığını görenleri/söyleyenleri hedef tahtasına koymayı, Erdoğan'ın dozunu artırarak yaptığı ikazları bir "Gaz alma ayini" gibi görmeyi ve göstermeyi ne yazık ki; başarıyorlar.

Bu konuda sayfalarca sürecek örnekler verebilirim. Lakin hiçbirisi, Erdoğan'ın, üstüne basa basa, "Ülke genelinde hizmet eden dava adamlarının emeğini, kibirleri boylarını aşanların kaprislerine feda etmedik, etmeyeceğiz..." haykırışının bile bu işgüzarların boylarını aşan kibir duvarlarını aşmayı başaramaması kadar kahretmemiştir beni.

İşte bu yakıcı durumdan mütevellit, "Köklü değişim" için adres gösterilen büyük kongre, olageldiği gibi ilçe, il veya üst yönetimden isimlerin değişmesinden çok köklü bir zihniyet değişikliğine de sahne olması gerekiyor.

Bu öylesine köklü ve radikal bir değişim olmalı ki; partiye üyelik politikasından tutun da adına "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denilen ucubenin kökten değiştirilmesine, partinin kurumsallaşmasından, devletin zayıflayan kurumlarının liyakat esası üzerinden yeniden tesisine kadar her şeyi kapsamalı.

Ak Parti, iktidara gelirken toplumun önüne koyduğu parti ve hükmet programıyla, bugün gelinen noktayı samimice mukayese etmeli. Bugün taraflı tarafsız hemen herkes ilk on yıl ve ikinci on yıl olmak üzere Ak Parti'yi iki döneme ayırıyor ve ikinci on yıldaki Ak Parti'yi, birinci on yıldaki Ak Parti'nin mirasyedisi gibi görüyor.

Ak Parti, çok geç olmadan bu sarsıcı gerçekle yüzleşmekten asla geri durmamalı. Kabul etmeli ki; Ak Parti, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler başta olmak üzere, eğitim, ekonomi, sağlık, tarım ve dış politika gibi en temel meselelerde kendi çıtasının çok altına düştü. 

Ak Parti, eğer isterse bu kördüğümü çözebilir. Bunun için, "Yaparsa yine Ak Parti yapar" rahatlığından kurtulup, "Biz yaptık, daha iyisine yine biz yapacağız" kararlılığına erişmesi gerekiyor.

Yeri gelmişken bir hatırlatmada da bulunayım. Pusuda bekleyen tuzaklara karşı "Tehlike var!" diye bağırdığım ve onların hizasını bozduğum için bana yine kızanlar olacak. Çünkü onlar, Ak Parti'nin vicdanını, irfanını söküp, yürüyen kaslı bir vücut haline getirmek ve zuhur eden sessiz zalimliğin karşısında kıs kıs gülmek istiyorlar. 

Yanlış anlaşılmasın, Ak Parti'ye "Zalim" falan demiyorum. Zira Ak Parti isteyerek kimseye zulmetmez. Mayasında bu yok çünkü. Fakat Ak Parti, sadece bir siyasi parti değildir. Horlanan toplumun sessiz çığlığı olarak vücuda gelmiş manevi bir mesuliyetin erdemli adımlarıdır da aynı zamanda. İşte o adımlarda geri kalması bile omuzlarında yükseldiği halk için büyük bir zulüm demektir. 

Kalpleri kötülükten kararmış kimileri, küçük kayıklarını yüzdürebilmek için büyük gemiyi pervasızca deliyor, dahası denizi de kirletiyorlar. Bu kir ve kire karşı umursamaz tutum karşısında milletin öfkesi ise her geçen gün daha da körükleniyor. Ak Parti, yapacağı büyük kongre öncesinde bu öfkeyi derinden hissedebilmeli ve milletin kendisinden beklediği, kendisi gibi olma özelliğini yeniden edinmeli.

Ak Parti, üzerinde deli gömleği gibi duran kırk yerinden yamalı urbayı çıkartıp, kendi elbisesini giymeli ve yeniden kendi kaderini, kendi yolunu kendi belirlemeli. Bunu yaptığında, az öteden sembollerle istikamet çizmeye çalışanların kullandıkları sorumsuz yetkilerden ve omuzlarına yükledikleri ağır ve sorunlu yüklerden de kurtulmuş olacaktır.

SON SÖZ:

Muhalefetin, "Çok seslilik" züğürt tesellisiyle "Çok başlılık" sancısını çektiği bir dönemde Ak Parti, kendini yenileyip, toplumun önüne yeni ufuklar koyabilirse iddiasını ve iktidarını sürdürebilir. Elbette ki; bu, yazıldığı kadar kolay değil, ama yapılamayacak kadar zor da değil. Erdoğan, hangi ara Ak Partili oldukları belli olmayan saraydaki bir eli yağda öbür eli balda çok maaşlı danışmanların "Uçuyoruz" hamasetlerini dinlemek yerine partisinin gerçek sahipleri ve kendisinin bedelsiz yoldaşları, teşkilat mensuplarını dinlese, gidilen yolu, gelinen yeri daha net görecektir. Demem o ki; adres gösterilen kongreyle beklenen "Köklü değişim" yapılamazsa hayal kırıklığı tahmin edilenden daha büyük olur. Büyü bozulur ve partide erime/çözülme hızlanır.

 

------

"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir."

Mustafa Gültekin Hakkında

Ağaçhisar'da 1977'de Şubat'ın ayazında anamın kucağında açmışım gözlerimi dünyaya. Babamın sıcak nefesiyle kulağıma okuduğu ezanla duymuşum adımı.

Mustafa

Kendimi, "Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum. Gazeteciliğe, ortaokulda, okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir yerel ve ulusal gazetelerde yazılar yazıyorum. Evliyim ve Canevim, Yürek Yongam Neslihan Azra'mın babasıyım.